Siyasi partiler, yönetme-yönetilme mekanizmalarına eklenen yeni bir teknolojidir (yapıdır, kültürdür). Günümüzde birçok ülkenin, partilerle sınırlı deneyimi vardır ve bu ülkelerin sadece birkaçında partiler açık ve demokratik bir ortamda rekabet ederler. Siyasi partilerin ortaya çıkışı, on yedinci yüzyılda Avrupa'da toprak devletinin gelişimine bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bu öncüler, İngiltere'nin parlamento deneyiminde ortaya çıktı, ancak ilk gerçek siyasi partiler Amerika Birleşik Devletleri'nde görüldü. Modern devlet kendi içerisinde karmaşık ve kapsamlı yapılanmaya gittikçe, yönetişimi sağlamak için örgütsel mekanizmalar tasarlandı. En önemki mekanizmalardan biri, vatandaşları hükûmet kurumlarıyla, özellikle yasama organlarıyla birleştirmeyi amaçlayan siyasi partilerdi. Siyasi partiler, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda gelişen siyasi mobilizasyonun bir sonucudur; siyasi süreçler sadece elitlerin kontrolünde değildir, aynı zamanda halk katılımıyla ilerleyen süreçlerdir. Halkın yönetim mekanizmalarına katılımının genişlemesi, kaçınılmaz olarak oy kullanmayı içeriyordu. ABD'deki Jackson döneminde, siyasi partiler seçmenler ile yönetim kurumları arasındaki ilişkiyi kuracak/sağlayacak şekilde tam anlamıyla gelişmeye ve büyümeye başlamıştır. Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki çoğu ülke için siyasi partilerin oluşumu yenidir.
Japonya’daki Siyasi Partileri
Japonya'da siyasi partiler, 1868'de Meiji Restorasyonun gerçekleşmesiyle birlikte, Japon siyasi hayatının çok hızlı bir şekilde değiştiği dönemde ortaya çıktı. 1874 yılında Özgürlük ve Halk Hakları Hareketi (Jiyu minken undo), bir anayasa ve seçilmiş bir meclis talebinde bulundu. Bunu Aikokusha olarak kurulan Vatansever Birlik (Aikokusha) izledi, bu parti 1881'de Jiyūtō'ya dönüştü, 1900'de Seiyūkai adını aldı ve ardından İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tekrar Liberal Parti adını aldı. 1882'de Anayasa Reform Partisi (Rikken kaishinto) ve Anayasa İmparatorluk Partisi (Rikken teiseito) kuruldu. Başka bir parti, 1927'den sonra Minseitou olarak bilinen Anayasal Halk Partisi, savaş sonrası Shinpotou olarak yeniden canlandı, ancak kısa süre sonra adını Demokrat Parti (Minshutō) olarak değiştirdi.
Japon siyasi partilerinin karakteri, diğer ülkelerde olduğu gibi, siyaset yaptıkları çevre tarafından şekillenir. Bu çevre, sosyal değerler ve mitler, gelenek/görenekler ve bu çevrede yaşayan insanların kimlikleridir. Başka bir faktör ise resmi siyasi yapıdır; bu, parlamento/hükümet kabinesi şeklinde görülen hükûmet biçimidir. Parlamento modelinde yasama ve yürütme organları birleştirilir (meclis ve hükûmet); başbakan ve kabine, yasama organı ve bürokrasi için liderlik sağlar. Üçüncü bir faktör, insanların yasama organına seçilmesi için kullanılan sistem türüdür. Bu tür sistemler birçok çeşide sahiptir; dar bölgelerden, seçimin yalnızca çoğunluk oyu gerektirdiği bölgelere, orantılı temsil ilkesine dayalı bölgelere kadar uzanır; bu durumda koltuklar, her siyasi parti tarafından alınan oy yüzdesine göre tahsis edilir. Siyasi partilerin en önemli iki özelliği vardır: örgütlenme ve ideoloji. Partilerin örgütlenme biçimleri üyelerin parti işlerinde etkin bir rol oynadığı büyük ve güçlü temel örgütlerden, liderliğin sadece büyük bir güce değil aynı zamanda büyük bir bağımsızlığa sahip olduğu gevşek örgütlü partilere kadar uzanır; bahsettiğim son özellik Japonya’daki çoğu muhafazakar partinin karakteridir. İkincisi yukarıda söylediğim gibi ideolojidir. Partinin ve taraftarlarının arasında paylaşılan ideolojiye dayalı psikolojik bağın ne kadar güçlü olduğunun ölçüsüdür. Kitlesel üyelik partileri modelinde, seçmenlerin siyasi ve bazen toplumsal faaliyetleri parti örgütleri ve programları tarafından kapsanır. Japonya'daki bazı muhalefet partileri, Sosyalistler ve Temiz Hükümet Partisi (Kōmeitou) gibi, üyelik ve ideolojiyi vurgular. Hükûmetin hakim partisi olan Liberal Demokrat Parti'nin (LDP) örgütlenmesi, bireysel siyasetçilere dayalı gevşek bir yapıya sahiptir ve partinin içinde önemli bir bölünme ve fraksiyonculuk bulunmaktadır. LDP ve destekçileri için ideolojinin önemi minimumdur. Tüm Japon siyasi partilerinin ulusal örgütleri vardır ve ilk alt bölümleme prefektörlük seviyesinde gerçekleşir. Genellikle bu prefektörlük birimleri, ulusal parti direktiflerini uygular, alt parti birimlerinin faaliyetlerini koordine eder, bir prefekture özgü sorunlara ilişkin parti politikalarını oluşturur, parti destekli meclis üyelerinin çalışmalarını denetler ve Ulusal Diyet (Çift Meclisli Yasama Organı) adaylarını ulusal partilere önerir.
Japon siyasi sisteminde çeşitli partiler olsa da bir parti - Liberal Demokrat Parti
- iki istisna dönem dışında, yani 1993-1996 ve 2009-2012 dönemleri dışında, sürekli iktidârda olmuştur. LDP, parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığında veya marjını güçlendirmesi gerektiğinde diğer partilerle koalisyonlar oluşturmuştur; lâkin koalisyon kurmak, Japon siyasetinin baskın bir özelliği değildir; bu bahsettiğim şey koalisyon hükûmetinin standart uygulama olduğu diğer çok partili sistemlerle karşılaştırıldığında geçerlidir. Ayrıca, çok partili sistemlerde hükûmeti kuran koalisyonların ayrıştığı durumlar sıkça yaşanır ve genellikle hükümetler düşer. 1993 yılında LDP, siyasi sistemindeki baskın konumunu Japonya Demokratik Partisi'ne kaybetti ve istikrarsız bir dönem yaşandı.
Japon seçmenleri arasında parti kimliği zayıftır. Steven Reed, seçmenlerin %40 ila %55'inin parti kimliği taşımadığını belirtmektedir. Hatta LDP bile sürekli olarak yalnızca seçmen desteğinin %30'unu elde edebilmiştir. Bu oyların bazıları, LDP politikalarına karşı olmalarına rağmen, hükûmet üzerinde bir miktar etkisi olması amacıyla ona oy veren gruplardan gelir. Seçmen kimliğinin olmaması, ideolojinin kimlik için önemli bir kaynak olduğu partiler için bile geçerlidir, örneğin Japonya Komünist Partisi gibi. Farklı ideolojilere sahip partiler için verilen oylar, mutlaka o ideolojiye destek anlamına gelmez. Bazı seçmenler, genel olarak siyasi düzene duydukları memnuniyetsizliğin bir ifadesi olarak, partiye sempati duymadan muhalefet partilerine oy verir. Sosyalist partiler destek için sendikalarına güvenmektedir; ancak sendikalara besledikleri bu güven, sosyalist politikalarla pek ilgili değildir. Diğer muhalefet partileri, Koumeitou gibi, toplumsal açıdan marjinalleşmiş kesimlerden güç alır. 1990'larda ortaya çıkan yeni partiler, o dönemlerde seçmenlerin yolsuzluğu kontrol altına alma ve özellikle siyasi reform yapma isteğini yansıtmıştır.
LDP'nin başarısı, ekonomik refahı teşvik etme konusundaki olumlu geçmişine dayandırılabilir. Genelde, iyi ekonomik zamanlar tüm demokrasilerde iyi sonuçlar doğururken, kötü zamanlar iktidârdaki parti için sorun yaratır (Genelde dememin sebebi AK Parti istisnasıdır; gerçi bu durum da tartışılabilir). LDP'nin devam eden şansı aynı zamanda geçerli bir rekabetin eksikliğine de bağlıdır. Muhalefet partileri, LDP'ye iktidâr için meydan okuyabilecek partiler değillerdir. LDP, seçmen desteğini ideolojisi veya politika tercihleri temelinde mobilize etmez; LDP’nin başarısı, seçmenler ile yerel siyasi örgütler olan "kouenkai" arasında sürdürülen yakın kişisel bağlara bağlıdır. Bu örgütler (kouenkai), bireysel siyasetçiler için halk desteği oluşturmak ve sürdürmek amacıyla var olan yapılar olup parti mekanizmaları değillerdir; fakat bireysel Diyet üyesi ile doğrudan ilişkilidirler. Diyet üyesi ve onun "kounkai"sı, seçmen ile parti fraksiyonları arasında bir bağlantı görevi görür; bu bağlantı, resmi parti yapısına değil, kişisel bağlantılara dayanır. "Kouenkai"ler, seçmen kitlesini oluşturan çeşitli farklı grupların ortak çıkarlarını bir araya getirmek için aracı olarak işlev görür. Güçlü gruplar, örneğin ticaret birlikleri gibi, Diyet üyesinin destek grubunu domine edebilirler. Bu kouenkai egemenliğindeki sistemde ortaya çıkan şey, Amerikan ön seçim sisteminde görülen seçmenin partiye oy verme modeli değildir. Aksine aday odaklı bir oy verme davranış modelidir. Seçim sistemindeki reformlara rağmen, "kouenkai" aday ile seçmen arasındaki önemli bir bağlantı olarak kalmış ve hatta güçlenmiştir. İdeoloji oy verme davranışıyla pek ilgili olmasa da, partiler siyasi yaklaşımlarıyla birbirinden ayırt edilebilirler. LDP genel olarak muhafazakar bir yaklaşımı benimser, dogmatik olmaktan uzaktır. Buna karşılık bazı muhalefet partileri oldukça farklı bir ideolojik alan belirlemişlerdir. Muhalefet partileri görüşlerinde ideolojik olarak tutarlıdır, esnekliğe pek yatkın olmayarak düşüncelerini değişen koşullara veya seçmen tercihlerine adapte etme eğiliminde olmamışlardır. Bu nedenle seçmen kitlesine hitap etme becerileri, kendileri tarafından belirlenen sınırlar yüzünden zarar görmüştür. Belirli bir ideolojik pozisyon, örneğin sosyalizm gibi, bu fikirleri paylaşan seçmenler için çekici olabilir; lâkin Japon toplumunda geniş kitleler için bir çekiciliği yoktur. İdeolojik partiler, yeni seçmenleri çekmekte zorluk çekerler, bu da koşullar değişmediği sürece sahip oldukları seçmen kitlesinin görece sabit kalacağı anlamına gelir. Alternatif olarak, bir partinin siyasi yaklaşımı çekiciliğini yitirmeye başlarsa, 1980'lerde Japonya Sosyalist Partisi'nin başına gelen gibi, kendini yeniden üretmesi veya yok olması gerekecektir.
Parti sisteminin başka bir özelliği, partiler ile toplumdaki sosyo-kültürel farklılıklar arasındaki zayıf bağlantıdır (%99’u Japon olan bir ülkede normal bir durumdur). ABD'deki gibi Hispanik veya Siyahi oyu gibi bir şey yoktur. Bu faktörlerin eksikliği, aynı zamanda önemli bir siyasi rekabet kaynağının eksik olduğu anlamına gelir. Sınıf kimliği de oy verme davranışı üzerinde güçlü bir etki değildir. Genç seçmenler genellikle progresif partilere oy verir ve daha az oy kullanma eğilimindedir. Ayrıca, kadınlar erkeklere göre daha muhafazakar olma eğilimindedir.
Parti seçim kampanyaları, seçmenleri beklentilerine hitap ederek harekete geçirmeye yönelik çabalardan oluşmaz. Bilgi manipülasyonu ve seçmenlere özellikle televizyon aracılığıyla erişim, yasalarla sınırlanmıştır. Partiler, seçmenlere destek grupları veya işçi sendikaları gibi diğer organizasyonlar aracılığıyla ulaşırlar. Ortalama bir Japon’un genel olarak oy verme davranışı, arkadaşlar, aile ve iş arkadaşları tarafından şekillenir.
1994 yılında parlamento, Diyet'in alt kanadı olan Temsilciler Meclisi için seçim sistemini değiştiren yasayı onayladı. Birden fazla üyeli seçim bölgeleri yerine dar bölge seçim sistemi ve nispi temsilli seçim sistemini içeren bir kombinasyon kabul edildi. İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden canlandırılan siyasi partiler güçlü bir muhafazakar siyasi yönelime sahipti. Bu muhafazakarlık sağdaki partilere yardımcı olmuştur, aynı zamanda onları bir ikilemle karşı karşıya bırakmıştır. Kamuoyunun ruhu, temelde muhafazakar olsa da, hükûmetin yanlış politikalarına atfedilen askeri yenilginin travması tarafından yara almıştır. Savaş dönemi politikalarıyla sıkı bir şekilde ilişkilendirilen muhafazakar partiler, imparatorluk geçmişinin getirdiği kötü anıları aşmak, temel prensiplerine sadık kalmak ve ulusal büyüklüğe ulaşmak için yeni yaklaşımlar geliştirmek zorundaydı. Sol partiler de farklı türden bir ikilemle karşı karşıyaydı. Japon İmparatorluğu’nun siyasetine olan muhalefetleri, savaşın sonuçları düşünüldüğünde kendilerini haklı çıkarılmıştı. Bu nedenle sosyalist gündeme olan taahhütlerini yenilediler… Ancak “sosyalist gündem” yaklaşımı Japonya halkında bir coşku üretmedi…
Sonuç
Militarizm deneyimi ve savaş, en azından devlete körü körüne bağlılık açısından milliyetçiliği sönük hale getirdi. Bayraklar, geçit törenleri ve diğer semboller aracılığıyla milliyetçiliğin ifadesi, teslimiyetten sonra 20 yıl boyunca Japon siyasi hayatında sönüktü kaldı. İmparator-devlet dogmatizmi itibar kaybetmişti. Yönetime etki kapasitesi sınırlandırılmış İmparator tamamen iktidârdan yoksun bırakıldı, ancak yine de önemli bir kişisel ve sembolik saygıya sahipti. Milli marşın söylenmesi ve bayrak gösterileri, en azından okullarda, Japon liderlerinin vatanseverliği teşvik etmeye çalıştığı yıllarda hızlıca Japon siyasi hayatına dönüş yaptı. İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanılan mağlubiyet, kolektif kimliğin dağılmasına neden olmadı, karşıt bir etki yarattı. Japonlar için "biz-olma" duygusu kesinlikle çok güçlüdür. Bu sosyal dayanışma, birçok yabancı tarafından bir kibrin veya kendilerini üstün görme davranışının bir yansıması olarak görülür. Japon soğukluğu, dışarıdan bakıldığında, haklı veya haksız olsun, bu üstünlük tutumunun bir tezahürü olarak yorumlanır. Yabancılar, yıllarca Japonya'da yaşayabilir ama toplumda tam olarak kabul edilmezler. Yurtdışında yaşayan Japonlar genellikle kendi aralarında kalma eğilimindedir. Yine de bugünün dünyasında bu tutum yavaşça aşınmaya başlamıştır.