Bazı toplumlara baktığınızda toplumun benimsediği genel kültürden uzaklaşan, bu kültürle çatışan, bu kültürün tamamen dışında duran, bu kültüre kesinlikle uymayan, herkesin bildiği ama çok az kişinin konuştuğu gruplar görmek mümkün. Dahası bu gruplar toplumun içinden doğarak toplumla zıtlaşan gruplar. Dışarıdan gelen göçlerle açıklanamıyorlar. Bir savaşın sonucu toplumun içine gelen köleler veya savaşın sonucu toplumun içine yerleşen başka gruplar değiller. Aksine, tamamen toplumun içinden doğan ve toplumla çatışan gruplar.
Bu gruplar, bir toplum içerisindeki belirli bir grubun belirli çalışma biçimleri (örneğin ticaret, tarım vs) üzerinde tekel oluştururken çevresindeki nüfus tarafından dışlandığında ortaya çıkar. Bu grubun üyelerinin yaptıkları işi daha iyi yapmak için çok az teşviki vardır çünkü başka kimse onların alanına giremez. Böylece herhangi bir şekilde değişmek zorunda kalmadan kendilerini sonsuza kadar sürdürebilirler.
Bir grup, seçilim baskısının statükoyu koruduğu kapalı bir gen havuzu olduğu için başka yerlerde kaybolan zihinsel ve davranışsal özellikleri koruyabilir. Böylece çevresindeki nüfustan giderek daha fazla farklılaşacaktır çünkü kendisi değişmezken çevresindeki nüfus değişmeye devam etmektedir.
Japonya’nın Burakuminleri - Kısaca Buraku
Japonlar genellikle sosyal olarak homojen kabul edilse de, 1871 yılına kadar resmi olarak "aşağılık bir sınıf" olan ve çoğunlukla tabakçılık, kasaplık, dericilik, idam cezası işlerini yerine getirmek ve cesetlerin gömülmeye hazırlanması gibi can alma veya ölü bedenlerle temas içeren işlerde çalışan Japonların soyundan gelen Burakumin adında farklı bir kastları vardır. Bu tür işler, 1558 tarihli bir belgenin de uyardığı gibi kirli kabul ediliyordu:
Bir ineğin ya da atın ölümüne tanık olmak ve ardından leşini atmak kişiye bir günlük kirlilik getirir. Leşin derisini yüzmek ise kişiye beş günlük kirlilik getirir (Neary 1989, s. 14; ayrıca bkz. Price 1966, s. 18).1
Ölü bedenlerle temas eden kirli Japonlara ek olarak, 'kirli' Japonlar arasında dilenciler, suçlular, sokak süpürücüleri ve diğer düşük statülü gruplar da vardı (Price 1966, s. 18-19).
Burakuminlerin geçmişi muhtemelen Nara dönemine (645-794) kadar uzansa da, onlarla ilgili ilk referanslar Edo döneminde (1603-1867), en alt Japon sınıfı olarak tanımlandıkları zaman ortaya çıkmış. O dönemler Burakuminler ayrı bölgelerde/mahallelerde yaşıyorlardı ve dışlanıyorlardı (Neary 1989, s. 12-29; Price 1966). Yine de yaptıkları iş toplum için gerekliydi. Yetkililer onlara tekeller (örneğin hayvan derisi yüzmek), vergisiz toprak kullanımı ve liderliklerinin resmi olarak tanınmasını gibi ayrıcalıklar sağlayarak onların hayatta kalmalarını sağladı (Price 1966, s. 17).
Burakuminler bir nesilden diğerine esasen aynı nüfus olarak hayatta kaldıkları için Japonların yüzyıllar önce nasıl düşündüklerine ve davrandıklarına dair bize birkaç fikir verebilir! Bu hipotez, Amerikalı bir etnograf olan June Gordon tarafından bir Burakumin topluluğuna girdiğinde ve onların duygularını, hislerini ve düşüncelerini açıkça sergilemelerinden etkilendiğinde dile getirilmiştir:
Bu, günümüz Japonya'sındaki diğer topluluklara hiç benzemeyen bir topluluk. ... Burakumin, yani buraku halkı, aslında tatemae (gösterilen) ve honne (hissedilen) arasındaki ayrımın bu kadar katı bir şekilde uygulanmadığı geleneksel Japon geçmişine bir geri dönüşü mü temsil ediyor? (Gordon 2017, s. 265)
Geçmişte Japonlar başka açılardan da farklıydı. Erkekler kendilerini ve ailelerini savunmak için güç kullanmak zorundaydı. Genç erkekler yerel bölgeleri kontrol etmek ve komşu bölgelere baskın yapmak için küçük, gevşek hiyerarşik gruplar halinde birbirleriyle sosyalleşmeyi tercih ediyorlardı. Soyut bilgiyi yaratmak, yaratılan bilgiyi kullanmak ve bunu diğer nesillere aktarmak için depolamak nadirdi, okuryazarlık gibi... Son olarak, insanların odak noktası daha çok şimdiki zamandı. Gelecek çok belirsizdi, özellikle de kişinin ne kadar yaşayacağı ve bir anlaşmanın ne kadar süreyle uygulanabilir olacağı.
Burakuminlerin neredeyse üçte ikisi hiç ayrımcılıkla karşılaşmadıklarını söylemektedir ve yaklaşık %73'ü artık kendi gruplarının dışından evlenmektedir (Kristof 1995). Japonya devleti yaşadıkları mahalleleri iyileştirmek için de çok şey yaptı:
1960'larda Burakuminlerin gecekondu mahalleleri olduğu hemen anlaşılıyordu: harap kulübeler dar sokaklara yaslanıyor, açık lağımlar atık suları nehirlere taşıyor ve bulaşıcı hastalıktan kör olmuş yaşlı insanlar açık kapı aralıklarında umutsuzca oturuyordu. Şimdi bunların hepsi değişti. Hükümet tarafından yapılan yatırımlarla Burakuminlerin yaşadıkları yerler iyileştirildi ve artık gecekondu mahallesi olmaktan çıktılar. (Kristof 1995)
Giderek artan bir şekilde, ortalama bir Japon artık Burakumin'in varlığından bile haberdar değil:
Çoğu Japon bu konu açıldığında dehşet içinde susuyor ve bu nedenle çoğu genç Japon, Amerika'da siyahlara karşı yapılan ayrımcılık hakkında Japonya'da burakuminlere karşı yapılan ayrımcılıktan çok daha fazla şey biliyor.
Çok sayıda burakuminin yaşadığı Omiya kasabasındaki bazı ortaokul öğrencileri, burakumin konusu açıldığında şaşkın görünüyordu.
"Kim onlar?. Adlarını hiç duymadım." (Kristof 1995)
Yine de Burakumin, Japon toplumu kendilerine ayrımcılık yaptığı için değil, Japon toplumu daha çok evcimenliği, öz disiplini ve entelektüel uğraşları teşvik ettiği için kendilerini hala yabancılaşmış hissetmektedir. Burakuminler, Yakuza olarak bilinen suç örgütleri gibi diğer sosyal ifade ve aidiyet biçimleri tercih edilebilir görünmektedir. Batı bölgesinde Burakumin, Yakuza üyelerinin %70'ini oluştururken genel nüfusun sadece %2'sini oluşturmaktadır (Thornton ve Endo 1992, s. 172-173). Yakuza'nın iki numaralı adamı tüm üyelerin %60'ının Burakumin olduğunu iddia etmiştir (Suganuma 2006). Bu tür bir yaşam tarzı gençlere hitap etmektedir:
Sosyal hizmet uzmanları suçun genç burakuminler arasında orantısız bir sorun olduğunu söylüyor; lâkin konu o kadar hassas ki hiçbir Japon akademisyen bu konuda araştırma yapmaya çalışmıyor. Amerikalılar tarafından 1960'larda yapılan nadir bir istatistiksel çalışma, burakumin gençlerin burakumin olmayan gençlere göre suçtan tutuklanma olasılığının üç kat daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. (Kristof 1995)
Davranışsal farklılıklar hayatın diğer alanlarında da ortaya çıkıyor:
Ancak buraku ailelerinin ortalama geliri hala ulusal ortalamanın sadece yüzde 60'ı civarında ve sosyal sorunların ayrımcılıktan çok daha kalıcı olduğu kanıtlanıyor.
Buraku liderleri alkolizmin kendi toplumlarında orantısız bir sorun olduğunu kabul ediyor. Yoksulluk ve alkol de buraku aile yapısını zayıflatıyor.
Bekar ebeveynler burakularda ülke geneline kıyasla neredeyse iki kat daha yaygındır. Burakuların yüzde beşi sosyal yardım almaktadır ve bu oran genel nüfusun yedi katıdır. (Kristof, 1995)
Okuldaki başarı puanları diğer Japonlarınkinin neredeyse bir standart sapma altında kalmıştır:
Savaş sonrası dönemde Buraku öğrenci/öğrencilerin skolastik yetenekleri üzerine yapılan araştırmalara göre, araştırmanın ne zaman ve nerede yapıldığına bakılmaksızın Burakumin ve Burakumin olmayan öğrenci/öğrenciler arasında başarı puanlarında yaklaşık 1 standart sapma fark bulunmuştur. Buraku öğrenci/öğrencilerin skolastik yetenekleri üzerine yapılan bu meta-analiz, Burakumin ve Burakumin olmayan öğrenci/öğrenciler arasındaki skolastik başarı farkının savaş sonrası dönemde de önemli ölçüde korunduğu sonucuna varmamıza yol açmaktadır. (BLHRRI, 1997)
Gördüğümüz bu uçurum düşük yetenek, düşük ilgi veya her ikisiyle de açıklanabilir. Çoğu uzmana göre bunun nedeni ilgisizlik ve özgüven eksikliğidir (Kristof 1995). Genç Burakuminleri okulda tutma(okulu bırakmamaları) konusunda çok ilerleme kaydedildi; lâkin bu konuda bile aradaki fark tam olarak hiçbir zaman kapanmadı:
1960'ta ilkokul döneminde okulu terk etme oranları buraku çocukları için diğerlerine kıyasla 12 kat daha yüksekti. Şimdi ise iki kat daha yüksek.
Burakuminler liseden mezun olma oranında neredeyse akranlarını yakalamış durumdalar ki bu muazzam bir başarı. Ancak diğer Japonların yüzde 40'ına kıyasla burakuminlerin sadece yüzde 24'ü üniversiteye gitmektedir. (Kristof, 1995)
Amerikan literatürü sıklıkla Amerika Birleşik Devletlerine göç eden Burakuminler arasında IQ skorlarının dramatik bir şekilde yükseldiğini iddia etmektedir; Jason Malloy bu iddianın desteklenmediğini tespit etmiştir:
Medyada sık sık The Atlantic'te çalışan Steve Olson’ın söylediğine benzer şeyler görüyorum: "Burakuminler Amerika Birleşik Devletlerine göç ettiklerinde, diğer Japonlarla aralarındaki IQ farkı ortadan kalkıyor." Bu iddia biraz uydurmadır. ABD'de Burakuminlerin IQ’su için hiçbir veri bulunmamaktadır. ABD/IQ verileriyle ilgili yanlış iddialar, bir araştırmanın buradaki Buraku göçmenlerinin "okulda diğer Japon göçmenlerden biraz daha iyi olduğunu" gösterdiğini iddia eden John Ogbu tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Ogbu'nun bu iddia için referans verdiği kitap bölümü (Ito 1966), Kaliforniya'daki dışlanmamış Japon topluluklarından gelen dedikodulara dayanan, takma isim kullanan bir yazara aittir. Yazara bilgi kişiler, ABD’deki dışlanmışların (outcasts) daha çekici, daha açık tenli ve daha çok para kazandıklarına inanmaktadır. Yine de - Ogbu'nun kusursuz akademisyenliğinin bir kanıtı olarak - yazar, bu Burakuminlerin okulda nasıl performans gösterdiğine dair hiçbir dedikodu rapor etmemiştir. (Cochran 2011)
Bu sorunlar neden devam ediyor?
Burakuminler sadece eğitim başarısında değil; suç işleme, gelir, alkol kullanımı ve aile istikrarı gibi konularda da Japon normlarından sapmaktadır. Bu tür farklılıkların ayrımcılığın mirası olduğu ve ayrımcılığın kendisi ortadan kalkınca da ortadan kalkması gerektiği söylenir. Bu yaklaşım hayatın bazı alanlarında gerçekleşiyor gibi görünse de diğerlerinde gerçekleşmiyor. Burakumin çocukları okulda daha uzun süre kalsalar da daha başarılı değiller.
Tartışmamız gereken konu kimin kimi dışladığıdır veya kimin kimden ayrışmayı seçtiğidir. İlk yaklaşım çok basit. Japonlar Burakuminleri dışladığı için Burakuminler ayrı bir topluluk olarak gelişmedi, Burakuminler Japonlardan uzaklaşmayı seçti ve ayrı bir toplum oluşturdu. Tutumlu olma, evlilik dışı cinsel ilişki yaşamama, hazzın ertelenmesi ve diğer orta sınıf değerleri giderek Burakuminler dışında genel olarak Japonların değerleri haline geldi. Edo dönemine gelindiğinde (1603-1867), davranışsal farklılık o kadar büyüktü ki Tokugawa Şogunluğu yetkilileri Burakuminleri Japon toplumundan ayırma gereği duydu (Neary 1989, s. 16). Kilit faktörlerden biri toprak mülkiyetinin özelleştirilmesiydi.
On altıncı yüzyılın sonuna kadar, yeni topraklar geliştirerek ya da terk edilmiş tarlalara sahip çıkarak senminlerin ("aşağı tabakadan insanlar") köylü sınıfına dahil olması mümkündü. Ancak Toyotomi Hideyoshi'nin emriyle 1585 ve 1598 yılları arasında gerçekleştirilen arazi tahririnin ardından köylüler arazilerine bağlandı ve mevcut ekilebilir arazilerin neredeyse tamamı bir köylü çiftçiye tahsis edildi. Toprak hakları sabitlendiğinden, senminlerin ana topluluklara dahil olması artık mümkün değildi. (Neary 1989, s. 16)
Yeni sosyal ve ekonomik ortam olumlu bir döngü yarattı. Ana akım toplum Burakuminlerden uzaklaştıkça, onları ayırmak için kamuoyu baskısı arttı ve böylece zihinsel ve davranışsal farklılaşma körüklendi. Burakuminler artık ana akım kültürdeki değişikliklere -sadece bilişsel taleplerdeki artışa değil, aynı zamanda sosyal ilişkilerin pasifleşmesine, zaman ufkunun uzamasına (geleceğe odaklanmaya) ve dışa dönük duyguların bastırılmasına- uyum sağlayamıyordu.
Bu arada, ana akım Japonlar yeni değerlere uyum sağlıyordu. Başlangıçta fenotiplerinin sınırlarını zorlayarak, mevcut kapasiteleri ve yetenekleriyle daha fazlasını yaparak adapte oldular. Bunu yaparken, doğal seçilime yeni bir genotip için şablon sağladılar. Seçilim, yeni görevleri yerine getirmede daha iyi olanları tercih etti. Böylece yeni zihin ve davranış kalıpları giderek daha fazla kalıplaştı. Gen-kültür birlikte evrimi bu şekilde işler.
Dolayısıyla, iki grup arasındaki ayrışma önce kültürel, sonra da giderek genetik hale geldi. On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren ayrımcılığın azalmasıyla birlikte Burakumin ve ana akım toplum arasındaki uçurum bir miktar kapanamya başladı. Ancak, ayrımcılığın hala mevcut olmasından ziyade, kalan uçurumun büyük ölçüde genetik kökenli olması nedeniyle hala bir uçurum bulunmaktadır. Burakuminler ana akım Japon kültürüne adapte olmaya başladıkça kendi toplumlarının gen-kültür evrimini ilerleterek ana akım Japon toplumunun tamamına uyum sağlayabilir. Bu uzun bir süreç ama imkansız değil.
Japonya’daki Şinto ve Budist anlayış doğaya saygı duymayı inancın temellerinden sayıyor. Bu nedenle bir hayvanın derisiyle uğraşmak (onu öldürmek) kirli olmakla ilişkili.