Yakın zamanda elde edilen bulguların çoğunu dikkate aldığımızda davranışlarımızın belirli bir genetik temeli olduğu görülüyor. Otizmi düşünelim. Çocukluktan başlayan bu rahatsızlık, çocukların sosyalleşmekten, göz temasından, fiziksel temastan kaçınması ve iletişim sorunları yaşamasına neden oluyor. Neredeyse 1980’li yıllara kadar bu rahatsızlığın sadece çevre/yetiştirmenin sonucu olarak (nurture), ya çocukken üşütmeyle ya beyin hasarı alınmasıyla ya da anne-baba tarafından reddedilmeyle geliştiği düşünülüyordu. Ancak tek yumurta ikizlerinin riskini karşılaştıran genetik çalışmalar, genetik olarak tamamen aynı (tek yumurta ikizi/monozigotik) ve genetik olarak yalnızca yüzde 50 benzer olan (dizigotik/yarı yarıya aynı) ikizlerin, otizm risklerinde farklılıklar olduğunu saptadı. Tek yumurta ikizlerinden biri otistik ise, diğer ikizin de otistik olma riski çok yüksektir. Buna karşılık, çift yumurta ikizlerinde risk düşüktür. Bu durumla otizmin sadece çevresel değil aynı zamanda genetik bir temeli olduğunu anladık.
Davranışsal genetiği alanını ilgilendiren daha kompleks davranışlar için (IQ, kişilik, kahve sevgisi) otizmdeki gibi sadece genetik etkilerin önemli olup olmadığını değil, aynı zamanda genetiğin davranışa ne kadar katkıda bulunduğunu sormak önemli.
Davranış bilimlerindeki birçok istatistiksel olarak anlamlı çevresel etki, popülasyondaki çok küçük etkileri içerir. Örneğin, doğum sırası zeka testi (IQ) puanlarıyla önemli ölçüde ilişkilidir (ilk doğan çocukların IQ'ları daha yüksektir). Bu, ilk ve ikinci doğan kardeşler arasındaki ortalama farkın ikiden az IQ (0.4) puanı olması ve IQ dağılımlarının neredeyse tamamen örtüşmesi açısından küçük bir etkidir (Damian & Roberts, 2015). Doğum sırası, diğer faktörler kontrol edildiğinde IQ puanlarındaki farklılaşmanın yüzde 1'inden daha azını oluşturur. Başka bir deyişle, iki kardeş hakkında bildiğiniz tek şey doğum sıralarıysa, IQ'ları hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir.
Buna karşılık, davranış bilimlerinde bulunan en büyük etkiler arasında genetik etki, bir popülasyondaki görülen davranış farklılığın çoğu durumda yarısı kadarını oluşturur. Genetik etki büyüklüğünü tahmin eden istatistiğe kalıtım derecesi/kalıtsallık/heritability denir. Kalıtsallık, bireyler arasındaki genetik farklılıklarla açıklanabilecek fenotipik varyansın oranıdır, diğer bir deyişle kalıtsallık, insanların genlerindeki farklılıkların, kişisel özelliklerindeki farklılıkları ne kadar iyi açıkladığının bir ölçüsüdür. Daha iyi anlamak istersek. Kalıtsallık, tek bir bireyin fenotipine değil, bireyler arasındaki farklılıklara neden olan genetik katkıyı ifade eder. Örneğin, boyun kalıtım derecesi yaklaşık %90'dır, ancak bu, kalıtım nedeniyle mevcut boyunuzun %90'ına ulaştığınız ve geri kalan santimetrelerin çevre tarafından kapatıldığı anlamına gelmez. İnsanlar arasındaki boy farklılıklarının %90’ının genetikten1 kaynaklandığını göstermektedir. Bir başka deyişle: Kalıtım, genetik farklılıkların belirli bir zamanda belirli bir popülasyondaki bireyler arasında gözlenen farklılıklara katkısını açıklayan bir istatistiktir. Bir özelliğin ne kadarının genler tarafından, ne kadarının çevre tarafından belirlendiğini göstermez. Dolayısıyla, 0.7'lik bir kalıtsallık, bir özelliğin %70’inin genetik faktörlerden kaynaklandığı anlamına gelmez; bu, bir popülasyondaki özellikteki değişkenliğin(varyansın) %70'inin insanlar arasındaki genetik farklılıklardan kaynaklandığı anlamına gelir.23
Peki kalıtımı nasıl ölçleriz? Kardeşler. Örneğin, tek ve çift yumurta ikizi kardeşlerin bir özellik üzerindeki korelasyonları aynıysa, kalıtım derecesi sıfır olarak tahmin edilir (Demek ki bu özelliğin hiçbir varyansı yok). Bir özellik için tek yumurta ikizleri 1,0 ve çift yumurta ikizleri 0,50 arasında korelasyon gösteriyorsa, yüzde 100'lük bir kalıtım derecesi ima edilir. Demek ki bireyler arasındaki genetik farklılıklar onların fenotipik farklılıklarını tamamen açıklar.
Örneğin, Şekil 3.9'da tek yumurta ikizleri ve çift yumurta ikizleri için IQ korelasyonları sırasıyla 0,85 ve 0,60'tır. Bu korelasyonlar arasındaki farkın ikiye katlanması, yüzde 50'lik bir kalıtım tahminiyle sonuçlanır; bu da IQ puanlarındaki varyansın yaklaşık yarısının genetik faktörlerle açıklanabileceğini düşündürür. Bu çalışmalar 10.000'den fazla ikiz çifti içerdiğinden, hata payı çok küçüktür. Gerçek kalıtımın 0,48 ile 0,52 arasında olma olasılığı yüzde 95'tir.
Figür (3.9)
Aile çalışmaları (ikizleri, kardeşleri, anne-babaları içeren), genelde “geleneksel” yöntemler olarak adlandırılır. Bir diğeri GWAS (Genome-wide association studies), Türkçe adıyla Genom çapında ilişkilendirme çalışmalarıdır. Bu çalışmalar, nicel olarak ölçülmüş bir karakterdeki bireysel farklılıklar ile genom boyunca DNA varyasyonu arasındaki ilişkiyi değerlendirir. Basitçe, ikiz/aile çalışmaları, bir özellik üzerindeki toplam genetik ve çevresel etkileri tahmin ederken, GWAS daha spesifik makul biyolojik mekanizmalar önermektedir. GWAS üzerinden yapılan ilişkilendirme çalışmaları kompleks, o yüzden o çalışmaların jargonunu şimdilik dışarıda bırakacağım.
Şöyle düşünün: Görece eşit olan toplumlarda, genetik faktörler insanlar arasındaki davranş farklılığın çoğunu açıklıyor. Çevre belirli bir popülasyonun çoğunluğu için görece eşitlenmeye başlarsa, o popülasyonda kalıtım derecesi/kalıtsallık yüksek çıkmaya başlayacaktır çünkü çevresel eşitsizlikler azaldıkça bireysel farklılıklardan ortaya çıkan eşitsizlikler/çeşitlilikler çoğunlukla genetik farklılıklardan kaynaklanacaktır. Buna en iyi örnek kız çocukları. Daha önceden eğitim alamayan kız çocukları için eğitimde kalıtsallıktan söz edemiyoruz veya bu kalıtsallık (çevre ağır basacaktır) büyük ihtimalle çok az çıkacaktır. Kızların eğitime katılımı arttıkça ve erkeklerle bu konuda (çevre)eşitlendikçe, eğitimdeki çevre etkisi azalacak ve genetikle açıkladığımız farklılık (kalıtsallık) artacaktır.
Daha güzel bir örnek vereyim: Bazı durumlarda, genetik olarak belirlenmiş özellikler, çok düşük kalıtım tahminleriyle ilişkilendirilir. Örneğin, bir insan elindeki parmak sayısı genetik olarak aslında bellidir. Bu özellik ile ilgili genler, herhangi bir normal ortamda hemen hemen herkesin beş parmağa sahip olmasını kodlar. Bununla birlikte, insanlarda parmak sayısının kalıtsallığı çok düşüktür (İnsanlarda parmak sayılarını farklılaştıran genetik bir varyasyon yok ki, kalıtsallık olsun). Bunun nedeni, parmak sayısındaki farklılıkların büyük çoğunluğunun tamamen çevresel olması ve travmatik amputasyonlar ve doğum öncesi komplikasyonların önde gelen nedenler olmasıdır (insanlarda beş parmak dışındaki genetik kodlama nadirdir).
İnsanların Sorumluluğu ve Özgür İrade
Eric Turkheimer’ın (2000) ortaya attığı 3 “davranışsal genetik yasası” ışığında, her davranışsal özelliğimizin belirli bir dereceye kadar kalıtsal olduğunu ve genlerimizin açıkladığı farklılaşmanın (insanların davranışlarındaki farklılaşmanın genetik oranı) aynı ailede yetişmenin yarattığı farklılaşmadan fazla olduğunu biliyoruz.
Tek yumurta ikizleri çift yumurta ikizlerinden daha benzer, biyolojik kardeşler üvey kardeşlerden daha benzer, evlat edinilmiş çocuklar evlat edinen ebeveynlerinden çok biyolojik ebeveynlerine benzer. Akraba olmayan insanlarda bu gözlemleri DNA ölçerek test etmeye çalıştığımızda aynı sonuca ulaşıyoruz: daha benzer DNA'ya sahip bireyler, ölçülebilen her insan farklılığı varyansı için davranışlarında daha çok benziyor. Peki toplumu nasıl anlayacağız? Toplumsal bölünmeleri, sınıfları, mahalleleri belirleyen davranışlarda belirli oranda genetik etki var. Örneğin, dindarlığınız (Lewis & Bates, 2013), kafirliğiniz (Freeman, 2019), oy verme davranışınız (Bond et al. 2012) ve daha birçok davranışınızdaki farklılaşmaların belirli bir genetik temeli var.
Genetik, kalıtsallık ve aile ile ilgili bu özeti yaptıktan sonra tartışmayı özgür iradeye getirmek istiyorum. Bu bölümü tamamen size bırakacağım. Yazımda varacağım bir sonuç yok çünkü bu konudaki görüşlerimi henüz netleştiremedim. İkiz çalışmalarıyla ilgilenen Thomas J. Bouchard Jr.’un yaşadığı sorunu yaşıyorum.
Bana sık sık şu soru soruluyor: "Ayrı ailelerde büyütülmüş tek yumurta ikizleriyle ilgili deneyiminiz göz önüne alındığında, determinizm ve özgür irade hakkında ne düşünüyorsunuz?" Bu ilginç bir soru. Ayrı yetiştirilen ikizler arasındaki benzerliğin gözlemlenmesi, beni sürekli olarak genetik determinizm sorunu üzerine düşünmeye sevk etti. Soruyu cevaplamaya çalışmaya bile hazır değilim (Bouchard 1991, s. 311).
Bir grup kişinin obeziteye, mental rahatsızlıklara veya birçok sağlık sorununa genetik olarak yatkın olduğunu düşünün. Bu kişiler savunma olarak diyorlar ki “Benim bu duruma genetik yatkınlığım var, bu yatkınlık beni ben yapan şey. Genlerim, benim kişiliğimi oluşturuyor”. Bu kişilere “Hayır. İçinde olduğun durum senin suçun, hayatını değiştir” demek sizin için ne kadar uygun olur? Bu kişilerin yatkınlığını öğrendikten sonra onları içinde bulundukları durum için aynı derecede yargılamaya devam eder misiniz?
Peki ya işlenen suçlar için öne sürülen genetik açıklamalar? Hayal edin. Yakınınızı öldüren katilin avukatı savunma için diyor ki “Müvekkilimin suç işlemeye genetik yatkınlığı var, tamamen kendi özgür iradesiyle bunu yapmadı”. Bu tip açıklamalar yakın zamanlarda ABD mahkemelerine daha çok gelmeye başlamış ve belirli durumlarda cezaların azaltılmasına neden olmuş (Denno 2011, Feresin 2009). Bu kişileri ahlaki olarak nasıl yargılardınız? Bir araştırma, biyogenetik açıklamaları kabul eden insanların, psikolojik rahatsızlığı olan insanları daha az suçladığını bulmuş; lakin aynı zamanda psikolojik rahatsızlığı olan insanların tedavi edilemez olduğu üzerinden karamsarlık, onlardan uzak durma isteğiyle sosyal olarak uzaklaşma ve onların tehlikeli olduğu düşüncesi üzerinden onlardan daha çok uzaklaşmayı artırmış (Haslam ve Kvaale 2015).
Şimdi, aklınıza gelebilecek bütün insan davranışlarını buraya koyun ve bu davranışların insanların özgür iradesiyle nasıl çatıştığını düşünün. Ateist, teist, sağcı, solcu, yüksek IQ-düşük IQ, dürüst, yalancı, dışa dönük, içe dönük, cesur, korkak, güzel, çirkin, bencil, bonkör, kalpsiz, inatçı, katı, sevecen, şirin, tatlı, katı, maskülen, feminen… Bunlara yatkınlığımız özgür irademizi kısıtlıyor mu? Yoksa genetik sadece bizi oluşturan bir parça ve davranışlarımızdan büyük ölçüde biz mi sorumluyuz?
Genetik determinizm: Genlerimiz belirli sonuçların ortaya çıkmasına neden oluyor, bu bizim özgür seçimlerimizi kısıtlıyor (Dar-Nimrod ve Heine 2011). Ahlaki sonuçları olan davranışlarımız bizim kontrolümüz dışında. Genetiğin neden olduğu eylemler, doğuştan değişmez kabul edilen bir eğiliminin sonucu olarak görülüyor ve bizim davranışlarımızı kısıtlayan bu etki doğal bir sonuç (Peki..Yahwe, gerçekten firavunun kalbini inatçı yapmış mıdır?)
Genetik özcülük (essentialism): Bireyin genomu, yalnızca karakteristiklere ve tipik davranışlara sebep olmuyor, aynı zamanda bireyin kimliğinin özünü temsil ediyor. Genom, bireylerin özü olarak görüldüğü sürece, bireylerin "gerçekte kim oldukları" olarak tanımlayan şeyin kaynağı olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla, genetik özcülük, eylemlerin içsel benliğe uygun olmasına dayanan ahlaki sorumluluk standartlarına göre, genin belirli biyolojik düzeyine kadar suçluluğun izini sürmek için bize bir zemin sağlıyor (Dar-Nimrod ve Heine 2011).
Genlerin, en içteki benliklerimizi hem oluşturdukları hem onu yok saydıkları şeklinde ikili algılanıyor. "Fıtratında var" ifadesi aslında onun kim olduğunu söylemenin kısa bir yolu ve genlerimiz bir şekilde "iradeyi belirleyen" -yani, seçimlerimize neden olan- şeyler olarak anlaşılıyor. Bu yaklaşım özgür irademizi görece koruyor çünkü genler bizi oluşturan şeyler olsalar da özgür kararlarımızı hiçe sayıp bizim yerimize karar vermiyor. Aynı zamanda, genlerin, bizi belirli şekillerde hareket etmekten alıkoyarak ve başka şekillerde hareket etmeye zorlayarak yapmak istemediğimiz eylemlere sürükleyen, dışsal, ağır basan bir güç olarak anlaşıldığına dair bir anlayış var. Siz ne düşünüyorsunuz? Genlerimiz davranışlarımızı tamamen belirliyor mu? Özgür irademize zarar mı veriyor? Yoksa zaten “fıtratımızı oluşturan” bir parça ve biz yine de kendi irademizden sorumlu muyuz? Daha da ilerisi, fıtratımızı oluştursa da özgür irademizin önünde bir engel mi? İstediğimiz şeyleri zaten yapamayacak mıyız? Bunları düşünemeyecek miyiz? Hayal edemeyecek miyiz? Ulaşamayacak mıyız?
Kapatmadan Önce
Willoughby ve diğerlerinin (2019) insanların genetik, özgür irade ve kalıtsallık üzerine bakışlarını ölçmek için yaptığı çalışmada şu sonuca varmış: Özgür iradenin varlığına inanan insanlar genetiğin tamamen(purely) fiziksel özelliklere yüksek katkısı olduğuna inanıyor (boy, göz rengi vb.); ancak deterministik bir evrene inanan insanlar genetiğin ayrıyeten psikolojik özelliklerimize (zeka, kişilik vb.) yüksek katkısı olduğuna inanıyor. İnsanlar politik görüşlerine göre de kalıtsallıkla ilgili farklı tahminlerde bulunuyor. Amerikan muhafazakarları, zeka ve müzik yeteneği gibi başarı ve başarı arasındaki bağıntıların daha büyük bir genetik bileşene sahip olduğuna inanırken, liberallerin psikiyatrik bozukluklar ve cinsel yönelim gibi özellikler için aynı şeyi düşünme olasılığı daha yüksek (Willoughby ve diğerleri, 2019 s.151). Benzer bulguları Suhay ve Jayaratne (2013) de bulmuştu. Çalışmadaki dikkat çekici -benim için en ilginç olan- bulgu kadınların kalıtsallıkla ilgili tahminlerindeki hatalar erkeklerin hatalarından az. Özellikle 2 veya daha fazla çocuk sahibi anneler kalıtsallık konusunda çok daha iyi tahminler yapıyor.
KAYNAKÇA
Bouchard Jr., TJ (1991) A twice-told tale: Twins reared apart. Pages 188–215 in Grove WM, Cicchetti D, eds. Thinking Clearly About Psychology: Personality and Psychopathology, vol. 2. University of Minnesota Press.
Bond, Robert M., Christopher J. Fariss, Jason J. Jones, Adam D. I. Kramer, Cameron Marlow, Jaime E. Settle, and James H. Fowler. “A 61-Million-Person Experiment in Social Influence and Political Mobilization.” Nature 489, no. 7415 (September 2012): 295–98. https://doi.org/10.1038/nature11421.
Chabris, Christopher F., James J. Lee, David Cesarini, Daniel J. Benjamin, and David I. Laibson. “The Fourth Law of Behavior Genetics.” Current Directions in Psychological Science 24, no. 4 (August 2015): 304–12. https://doi.org/10.1177/0963721415580430.
Dar-Nimrod I, Heine SJ (2011) Genetic essentialism: on the deceptive determinism of DNA. Psychol Bull 137(5):800–818.
Damian, Rodica Ioana, and Brent W. Roberts. “The Associations of Birth Order with Personality and Intelligence in a Representative Sample of U.S. High School Students.” Journal of Research in Personality 58 (2015): 96–105. https://doi.org/10.1016/j.jrp.2015.05.005.
Denno, Deborah W., Courts’ Increasing Consideration of Behavioral Genetics Evidence in Criminal Cases: Results of a Longitudinal Study (2011). Michigan State Law Review, Vol. 2011, pp. 967-1047, 2011, Fordham Law Legal Studies Research Paper No. 2065523, Available at SSRN: https://ssrn.com/abstract=2065523
Feresin E (2009) Lighter sentence for murder with ‘bad genes.’ Nature News, October 30. Available at http://www.nature.com/news/2009/091030/full/news.2009.1050.html
Freeman, Jason A. “Is Apostasy Heritable? A Behavior Genetics Study.” Twin Research and Human Genetics 22, no. 2 (April 2019): 88–94. https://doi.org/10.1017/thg.2019.4.
Haslam, Nick, and Erlend P. Kvaale. 2015. “Biogenetic Explanations of Mental Disorder: The Mixed-Blessings Model.” Current Directions in Psychological Science 24 (5): 399–404. https://doi.org/10.1177/0963721415588082.
Knopik, Valerie S., Jenae M. Neiderhiser, J. C. DeFries, and Robert Plomin. Behavioral Genetics. Seventh edition. New York: Worth Publishers, Macmillan Learning, 2017.
Lewis, Gary J., and Timothy C. Bates. “Common Genetic Influences Underpin Religiosity, Community Integration, and Existential Uncertainty.” Journal of Research in Personality 47, no. 4 (August 2013): 398–405. https://doi.org/10.1016/j.jrp.2013.03.009.
Turkheimer, Eric. “Three Laws of Behavior Genetics and What They Mean.” Current Directions in Psychological Science 9, no. 5 (October 2000): 160–64. https://doi.org/10.1111/1467-8721.00084.
Suhay, Elizabeth, and Toby Epstein Jayaratne. 2013. “Does Biology Justify Ideology? The Politics of Genetic Attribution.” Public Opinion Quarterly 77 (2): 497–521. https://doi.org/10.1093/poq/nfs049.
Willoughby, Emily A., Alan C. Love, Matt McGue, William G. Iacono, Jack Quigley, and James J. Lee. 2019. “Free Will, Determinism, and Intuitive Judgments About the Heritability of Behavior.” Behavior Genetics 49 (2): 136–53. https://doi.org/10.1007/s10519-018-9931-1.
Varyans nedir? Basitçe, topladığımız verilerin aritmerik ortalamadan “sapmalarının” karalerinin toplamıdır. Bir başka söyleme: topladığınız verideki ortalamadan sapan değerler arasındaki mesafenin karesidir. Varyansın karekökünü altığınızda aslında “standart sapmayı” elde ediyorsunuz. Daha iyi okumak için: https://www.sefaerkus.com/standart-sapma-ve-varyans-nedir/
https://medlineplus.gov/genetics/understanding/inheritance/heritability/
Kalıtsallık, insanlar arasındaki bir özellikteki farklılıkların nedenlerinin bir tahminidir (bir popülasyon istatistiği), oysa genetik belirleme, bir özelliğin bir bireyde ifade edilmesine neyin neden olduğu meselesidir. Kalıtsallık, özellikteki varyasyonla (varyasyonun nedenleri) neyin ilişkili olduğunun bir ölçüsüdür ve özelliğe neyin neden olduğunun bir ölçüsü değildir. İkincisi, bazen uzmanların bile gözden kaçırdığı bir sorun vardır: kalıtsallık tahminleri (temel hesaplamalardaki yanlılıklar nedeniyle) gen-çevre etkileşimini büyük ölçüde hafife alır.
Genetik determinizmde, onu kabul edip-etmemek bir şey ifade etmemeli o halde. Nitekim yargım ne kadar bana ait ?
Konu üzerine uzman değilim ama benim kişisel gözlemlerim;
1- Genetiğin önemli olduğu ancak çevresel etkilerin doğuştan gelen eğilimlerin bu eğilimlerin alt ya da üst sınırına ne kadar yakınlaşacağı üzerinde etkili olduğu
2- Kalıtımsal olarak geçen kimi davranışların çevresel etki ile toplum içinde çok kabul gören ya da görmeyen ahlaki sonuçlara yol açabiliyor olduğu. Bunu söylerken aklımdan geçen ilk örnek çok enerjik (ya da günlük tabirle kurtlu) birinin aktif çalışmanın gerekli olduğu bir alanda (örneğin spor) çok başarılı olmasına yol açarken, bu yönelim mümkün değilse çevreye zarar veren bir hatta süreklenebilecek olması (kavgacılık vb).